Dünya şokta, ülkeler şokta, bireyler şokta. Hiç kimse bir tehdidin, bir salgının 21. yüzyılda bu kadar büyüyeceğini düşünemedi. Buna göre hazırlık yapmadı. Koca koca ülkelerin, zenginlikten ve güçten ne yapacağını şaşırmış devletlerin böylesine çaresiz kalacağını bilemedi.
Korkularımız başka yerlerdendi. Savaşlardı, işgallerdi, iç çatışmalardı, ekonomik krizlerdi, siyasi buhranlardı, toplumsal kaoslardı. Bir virüsün dünyayı böyle sarsabileceği sadece fantastik senaryolarda vardı. İnsan ırkının özgüveni, bilgisi, dirayeti o kadar yüksekti ki, bu tür senaryoları ciddiye bile almazdı.
Jupiter’in uydularında bakteri arayacak bilgi ve donanıma ulaşan insan, evlerini, sokaklarını, şehirlerini kasıp kavuran bir virüse karşı çaresiz kaldı. Özellikle dünyanın en zenginleri, en güçlüleri, refahın en yüksek olduğu ülkeler adeta dağıldı.
Sağlık sistemleri, tıbbi yeterlilikleri, insanlarına vadettikleri hayat tarzı, dünyaya gösterdikleri fotoğraf çöktü. Bugüne kadar biriktirdikleri bütün imaj, algı, güven yerle bir oldu.
Güçlülerin en zayıf yönleri açığa çıktı. Üstünü örttükleri her şey ortaya saçıldı. İnsanlarına en temel sağlık hizmetini bile ulaştıramayan bu ülkelerin, güç ve zenginliğinin dünyaya hiçbir şey veremeyeceği ortaya çıktı.
Artık ABD imajı yok. Artık Avrupa Birliği diye bir şey yok. Artık Batı’nın, Atlantik ekseninin dünya düzeni diye bir şey yok. Yüzyıllardır dünyayı şekillendirenlerin içten içe nasıl çürüdüğü, kibirle örttükleri günahlarının onları nasıl tükettiği açığa çıktı.
Bütün dünyayı sömürenler, kaynaklara ve pazarlara el koyanlar, buna “hayır” diyenleri cezalandırıp yok edenler, kendilerini yeryüzünün tanrısı zannedenler insanlarına bir liralık maske bulup dağıtamıyor şimdi.
Trilyon dolarlara hükmedenler birbirinin solunum cihazlarını, sağlık malzemelerini yağmalıyor şimdi. Birlikte güç oluşturarak, dünyanın her bölgesine saldırıp yağma yapanlar, birbirinden çalıyor şimdi.
En bencil, en açgözlü ülkeler en ağır faturayı ödüyor sanki.
En acımasız ülkeler en çok merhamete muhtaç ülkeler haline geldi sanki.
Salgın bitecek ve insanlık yeni bir dünyaya uyanacak. İster kabul edelim ister etmeyelim, yeni bir dünya kurulacak. Ekseni değişmiş, güç ve zenginlik el değiştirmiş, siyasi ve ekonomik düzenin karakteri değişmiş, Batılı hayat tarzını sorgulayan bir dünya şekillenecek.
Devletler içe kapanacak. Her ülke, ulusal alana, kendi etkinlik haritasına çekilecek. Stratejik ürünlerini kendisi üretecek. Temel yeterlilik hesapları yapacak. Savunma kadar, sanayi kadar, teknoloji kadar tarım öne çıkacak. Uluslar birbirine güvenmemeye, birbirinden beklememeye, kendi ayakları üstünde durmanın hesaplarını yapmaya başlayacak.
Daha şimdiden bir maske için birbirini suçlayan, birbirine giren ülkelerin, stratejik ürünler için birbirlerinden bir şey beklemeleri artık düşünülemez. Devletler ucuz yatırım alanları değil, milli yatırım alanlarına yönelecek.
Türkiye’nin “yerlilik ve millilik” tezini küçümseyenler bütün dünyanın bu yöne gittiğini görecek. Türkiye’nin on yıldır hazırlığını yaptığı her şey, bir “dünya gerçeği”ne dönüşüyor.
Savunma, yerlileşme, sistemik dönüşüm (Başkanlık sistemi), sosyal devlet, yardım kuruluşları, jeopolitik hesaplar, merkez iktidar alanını güçlendirme, özüne (tarihsel hafıza ve coğrafyasına) dönüş, ulus üstü yapılara ihtiyaç duymayacak şekilde donanım hazırlığı, küresel sistemin çöktüğünü zımnen kabulleniş, güçlü liderlik ve koordinasyon, ekonomi-politik duyarlılık ve öngörü hassasiyeti, bütün bunlara karşı içeride kurulan çok güçlü cepheyi etkisizleştirme basireti..
Bunlar geleceğin dünyasına hazırlıktı. Ve biz çok erken başladık. Birçok Avrupa ülkesinden çok daha donanımlıyız. Salgına karşı hazırlık da bu yüzden bu kadar planlı, soğukkanlı, rasyonel bir programla yürütülüyor. Birçok ülke panikten çözülürken Türkiye, inanılmaz bir koordinasyon yeteneği gösteriyor.
Parlamenter sisteme dönüş, Başkanlık sisteminden vazgeçme diye çığırtkanlık yapanların, Türkiye gibi büyük bir ülkenin küresel yolculuğunu kişiselleştirenlerin, böyle bir krizle nasıl yüzleşebileceklerine dair zihinlerinde tek bir düşünce yok, emin olun.
Büyük projeler yapılırken, şehir hastaneleri yapılırken, güçlü bir hava gücü ve donanma gücü inşa edilirken, ekonomik teyakkuz hali uygulanırken, sosyal dayanışma çabaları “makarnacı” diye alay konusu yapılırken, bir ülke bütün kurumları ve varlığı ile yükselişe geçerken onu durdurmaya çalışanlar şimdi utanıp bir kenarda susmayı bilmeli.
Bütün ülkeler bedel ödüyor, ödeyecek. Ama sonrasında Türkiye’nin dünyanın yükselen birkaç yıldızından biri olacağına dair hiçbir tereddüdüm yok.
Salgın (COVİD-19), daha şimdiden, dünya genelinde bir milyonu aşkın insana bulaştı. Yetmiş binden fazla insanı öldürdü. Ve bu sayının nerelere uzanacağına dair ikna edici bir tahmin yok. Devletler, sağlık kuruluşları, ulusal güvenlik çevreleri en kötü senaryolara göre hazırlık yapıyor.
Bütün insanlık bir gölgeyle savaşıyor aslında. Ve o gölge, o salgın, insanlığın, devletlerin, bireylerin davranış biçimlerini, önceliklerini daha şimdiden değiştirdi.
“Dünya nasıl değişecek” sorusu gecikmiş bir soruya döndü. Çünkü o değişim şimdiden başladı. Dünya değişti zaten. Bunu öngören, ona göre hazırlık yapan ülkeler alıp başını gidecek. Geleceğin kapılarını aralayacak. Göremeyen, hazırlanamayan, gücüne ve kibrine güvenen ülkelerin ardı ardına çöküşlerini göreceğiz.
Yirmiye yakın ülke, aşı ve ilaç çalışması yürütüyor. Bazıları insanlar üzerinde deneme aşamasına geldi. Bilinen ilaçların bir kısmı da tedavide uygulanıyor artık. Belki de ilk kez en hızlı aşı ve ilaç üretimine tanık olacağız.
Ama küresel panik o kadar yüksek ki, ABD ve İsrail gibi ülkeler, istihbarat kuruluşları üzerinden koruyucu maskeleri bile çalmaya, başka ülkelere ait sağlık malzemelerine el koymaya başladı.
Koca koca ülkelerin maske üretmekten bile aciz olduğu, zenginlik ve lüksün zirvesine ulaşan ülkelerin en temel sağlık malzemeleri ve ihtiyaçlarını bile gideremediği, kolaya kaçıp bütün bunları Çin’den tedarik ettiği ne yazık ki doğru.
Hastalığı dünyaya yayan Çin ise, sağlık yardımları ile sempati toplamaya çalışıyor. Bir tür soft power uyguluyor. Ama salgın sonrasında bireylerin, kurumların, şirketlerin ve devletlerin Çin’e yüz milyarlarca dolar tazminat davaları açması muhtemel.
Daha şimdiden, özellikle İngiltere’de, virüsün hayvanlardan bulaşmadığı, Wuhan’daki laboratuvardan bir insana bulaştığı ve öyle yayıldığı konuşulur oldu. Bu da virüsün “üretilmiş” olabileceği kanaatini besliyor. İşte bu, büyük kavgaları başlatabilir.
Her ülkenin yaşadığı bizim için trajedidir. Her ülkenin acısı ortaktır. Düşman ortaktır, dayanışma esastır. Ama her ülke dersini de almalıdır.
İnsanların zihninde devlet algısı, güven algısı, hayat algısı tamamen değişiyor. ABD ve Avrupa ülkelerinde bu inanç tamamen sarsılıyor. Salgın üzerinden inanılmaz güç savaşı, jeopolitik hesaplaşma, psikolojik kavga yürütülüyor.
Bakalım enkaz altında hangi ülkeler ve kimler kalacak.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.